TÜRKİYE'DE Kİ DENİZ KİRLİLİĞİ

http://iskazasiz.com/2013/02/27/turkiyedeki-deniz-kirliligi/

 

Türkiyedeki Deniz Kirliliği

Yayın tarihi Şubat 27, 2013

Türkiyedeki Deniz Kirliliği
Çeşitli yollardan meydana gelin deniz kirliliği toplumların korunması ve insanlığın gelişimi açısından önemli gelişmeleri bünyesinde bulundurmaktadır. Belirli bir eko-sistem içinde yer alan toplumlar, kullandıklan üretim teknolojisi sonucu eko dengeyi tahrip etmekte, kısa dönemde geçimlerini sağlama endişesi içinde, uzun vadede geleceğin birçok imkanlarını yok etmektedirler.
Kirlenmenin en uygun olduğu deniz ortamı, insanlığın gelecekteki besin deposu olma özelliğini hızla kaybetmektedirler. Denizlerin biyolojik olarak gelecek için olduğu kadar bugün içinde tehlikelidir. Kirlilik besin zinciri boyunca yürümekte ve insan dahil bütün canlılara zarar vermektedir.
Denizdeki biyolojik hayatın verimliliği ve sürekliliği sudaki oksijen ve ısı miktarı ile su ısısına bağlıdır. Bu uç fiziki şartı belirleyen en kritik bölge ise yüzeyin ilk milimetreleridir.
Bu bölgenin önemini şu şekilde açıklayabiliriz:
a- Suda oksijenin büyük çoğunluğu direkt olarak atmosferden gelir. Atmosferdeki oksijen miktarının sudan daha fazla olması nedeni ile yavaş yavaş atmosferdeki oksijen deniz suyu içinde çözülür ve akıntılar sayesinde denizin farklı derinliklerine dağılır. Bu atmosfer ile deniz arasındaki oksijen değişimi ise deniz yüzeyinde gerçekleşir.
b- Sudaki besin zincirinin en alt tabakası olan zooplanktonlar ve fitoplanktonlar fotosentez ile beslenir. Fotosentez için en gerekli öğelerden birisi ise güneş ışığıdır. Denize giren güneş ışığın önüne ne kadar az bariyer çıkarsa, güneş ışığı o kadar daha derine inebilir. Yani deniz yüzeyi ne kadar berrak ve temiz ise güneş ışığı da o kadar derin bölgeye ulaşabilir.
c- Deniz suyu sıcaklığı da eko-denge açısından çok önemli bir unsurdur. Deniz suyu ısısını hem güneş ışığından hem de atmosferden alır. Atmosferle temas eden deniz yüzeyi atmosferin ısısını emer. Bu ısı alışverişinin miktarı ise deniz yüzeyinin ilk milimetrelerindeki temizliğe bağlıdır. Denizlerdeki kirlenme en yoğun deniz yüzeyinde görülür. Yukarda açıkladığım nedenlerle bu bölgede görülen aşırı kirlenme denizlerin soğuma kapasitesini zayıflatmakta, hava ve güneş ile temas etmeyen denizde eko-denge bozulmaktadır. Böylece denizlerin gelecekteki potansiyeli yitirilmektedir.
Deniz Kirliliğine Neden Olan Unsurların Sınıflandırılması
A- Denizin havadan kirlenmesi
Hava taşıtlarının yağlı atıkları genelde açık denize dökülmektedir. Ancak bu atıkların neden olduğu zararlar henüz çok önemli boyutlara ulaşmamıştır. Bu soruna en kısa zamanda çözüm bulanacağı umulmaktadır.
Denizin havadan kirlenmesinin en önemli nedeni ise sanayiler veya konutlar tarafindan oluşturulan hava kirliliğidir. Atmosfere bırakılan zehirli gazlar ve moleküller (kükürt gibi) asit yağmuru şeklinde deniz ve tatlı sularımıza karışmaktadır. Asit yağmuru, yağmurun atmosferden geçerken karşılaştığı gazlarla tepkimeye girerek bu doğa açısından zararlı olan molekülleri yeryüzüne geri indirmesidir.
B- Denizlerin denizden kirlenmesi
Deniz kirliliğine neden olan en önemli maddelerden biri akaryakıttır. Denizlere akaryakıt sürekli olarak gemilerdeki kaçaklardan girmektedir. Bu kaçaklar az miktarda oldukları için genelde ekosistemde çok ciddi bir soruna yol açmazlar. Henüz daha çok iyi bilinmeyen bir bakteri tarafından bu az miktardaki petrol zararsız hale getirilir. Asıl sorun deniz kazaları sonucu büyük miktarlarda denize dökülen akaryakıttan kaynaklanır. Bu tarz kazaların en bilineni 24 Mart 1989’da Alaska’da Prince William Sound’da meydana gelen Exxon Valdez kazasıdır. Bu kazada 10 milyon galonluk ham petrol okyanusa dokunulmuştur. Bu kazada da gözlendiği gibi büyük miktarlardaki akaryakıtın denizlere dökülmesinde ki en büyük sorun kıyılarda görülmektedir.
Sahil yüzeyini kaplayan petrol kum ve taşlarda yaşayan midye gibi deniz canlılarının oksijene ulaşmasını imkansızlaştırdığı için toplu ölümlere neden olur. Deniz yüzeyini kalın bir tabaka halinde kaplayan petrol denizle atmosfer arasındaki oksijen alışverişini engellediği için de deniz eko-sisteminde sorunlara yol açar. Ayrıca toksik özelliği olan petrol toplu balık ölümlerine neden olur. Yüksek miktarda petrol sindiren balıklar, kendileri ölmese bile besin zincirindeki bir üst canlı (deniz memelileri, deniz kuşları ve insanlar gibi) tarafından yenildiğinde bu canlıda da zehirlenmeye hatta ölüme neden olurlar. Exxon Valdez olayının Türkiye’deki bir benzeri de 1979 yılında İstanbul limanının da patlayan Independenta tankeridir. Bu tankın taşıdığı petrol İstanbul Boğazından başlayarak Marmara Denizi’nin büyük bir kısmına yayılmıştır. Bu kazayı takiben de Marmara Denizi’nde büyük miktarlar da balık olumu gözlenmiştir.
C- Denizlerin karadan kirlenmesi
Karadan denize dökülen atıklar iki başlıkta toplamak mümkündür: domestik atıklar ve sanayi atıklar.
Domestik atıklar daha çok arıtılmaksızın denizlere dökülen kanalizasyon sulandır. Bu kanalizasyon suları organik madde içerirler. Bu organik maddeler suda bakteriler tarafından kuşatılır, kararlı ve zararsız inorganik bileşik haline dönüştürürler. Bu işlemi yapan bakteriler çoğunlukla aerob bakterilerdir ve sudaki oksijeni kullanırlar. Ancak suda ne kadar çok organik madde varsa bu bakterilerin sayıları da o kadar artar ve dolayısıyla sudaki oksijen miktarı da o kadar azalır. Bu tarz kirliliğin çok uç olduğu bölgelerde sudaki bütün oksijenin tükendiği, dolayısıyla toplu balık ölümleri gözlenmiştir. Oksijenin olmadığı sularda tek yaşayabilen canlı anaerob bakterilerdir. Anaerob bakteriler artık olarak sülfir ürettikleri için suda çok kötü bir kokuya neden olurlar. Bu tarz bir kirlenmenin sonuçlarının Türkiye’deki en iyi örneği Haliç’tir. Sudaki bütün oksijenin bitmesiyle çoğalan anaerob bakteriler Haliç’in o bildiğimiz kokusuna neden olmuştur.
Su kirliliğine neden olan en önemli sanayi dalları, kağıt, kimya, petrol ve demir çeliktir. Bu sanayilerin deniz sularına attığı çözülebilen tuzlar, gazlar ve kimyasal maddeler organik moleküllerin arıtıldığı gibi doğal yollarla arıtılamazlar. Bu sanayi atıklar ayrıca kadmiyum, cıva ve kurşun gibi zehirli metallerde içerirler.
Sanayi tesislerinden denize verilen atıklar da, yarattıkları kirlilik nedeniyle tüm dünyada önemle tartışılmaktadır. Üretim teknolojisinin bir sonucu olarak, kullanılan kimyevi maddeler deniz ortamını hızla bozmaktadırlar. Gelişmiş ülkelerde daha yoğun yaşanan bu sorun, bütün ülkeleri etkileyerek zarara sebep olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, temiz sanayiler kurarken, diğer yandan kirli sanayilerini gelişmekte olan ülkelere aktarmaya çalışmaktadırlar. Teknoloji ve yer seçimi son yıllarda her zamankinden büyük önem kazanmıştır. Sınai atıkların çevreye verdiği zarar, sanayilerin ekonomiye yaptıkları katkıların bir kısmını getirmektedir.
Karlılık hesaplarına bu zararlar dahil edilmelidir. Tesisin kuruluş aşamasında, verimlilik hesaplarına, çevrenin nitelikleri de dahil edilip, yer ve teknoloji seçimi konusunda yeterli dikkat ve özen gösterildiği taktirde, ekonomik ve toplumsal maliyeti Deniz kıyılarında kurulu termik ve nükleer enerji santrallerinin, deniz ekosisteminde dengesizliklere yol açtığı kanıtlanmış bir olgudur. Enerji santralleri çevresinde, kondenserlerin soğutma suyunun devamlı olarak boşaltılması yüzünden denizsuyu ısısı yükselmekte ve ortamın doğal karakterin bozulmasına neden olmaktadır. Böylece, bölgede eko-denge yok olmakta ve bu da pek çok canlının kaybolmasına yol açmaktadır. Isının yüksek Olduğu bu ortamda, yoksun türü bazı bitkiler hızla çoğalmaktadır. Deniz akarsu ve göllerdeki en belirgin kirlenme çeşitlerinden biri de işte bu aşırı üretim yani öttofikasyondur. Suyun, yeşil ve bulanık bir renge dönüşmesine, kıyılarda yosun birikmesine yol açar.
Aşırı ötrofikasyon durumunda, çok büyük miktarlarda yosun üremesi ve bu yosunlann dibe çöküp ayrışması sonucu, dip sularında oksijen tükenir ve hidrojen sülfit gazı ortaya çıkar.
Akarsularda ve Çoğu denizlerde sular sürekli karıştığı için, ötrofikasyon olayı genellikle hidrojen sülfit gazının çıkmasıyla sonuçlanmaz. Ancak Baltık Denizi gibi yarı kapalı ve özel yapısı nedeniyle suların fazla karışmadığı denizlerde ve önemli kanalizasyon girdisi olan çoğu körfez (İzmit Körfezi) ve göllerde ötrofikasyon; su ürünleri, turizm ve rekreasyon değerlerinin yitirilmesiyle sonuçlanan önemli bir ekonomik sorun şeklinde ortaya çıkar.
Türkiye’de ötrofikasyonun en iyi örneklerinden biri Köyceğiz Dalyan Gölü’nde görülür. Uzunca bir kanalla Ege’ye bağlanan Köyceğiz Gölü’nün 30 metreye kadar varan dip suları tuzlu; yüzey suları ise tatlıdır. Tanm alanlarından, yörenin kasaba ve köylerinin evsel atıklarından göle eklenen organik atıklar besleyici tuzlar nedeniyle, ciddi bir ötrofikasyon problemi ortaya çıkmıştır. Ege ile su alışvenşiin hemen hemen hiç olmayışı ve ölün yıllık tatlı su girdisinin azlığı nedeniyle gölün sularının kendi kendini yenileme kapasitesi azdır.
Besleyici tuzlann gölü zenginleştirmesiyle artan alg (yosun) üretimi ve bu alglerinde dibe çöküp ayrışmasıyla dipteki oksijen tüketilmektedir. Dolayısıyla dipte hidrojen sülfit gazı birikmektedir. Bu zehirli gaz da suyun kanşmasıyla zaman zaman yüzeye çıkarak hem kötü kokulann yayılmasına, hemde Köyceğiz Gölü’nde balık ölümüne neden olmaktadır. Köyceğiz Gölü’ndeki ötrofikasyon sorunun çözümü için ya giren sudaki fosfat konsantrasyonu azaltılmalı ya da suyun gölde kalış süresi kısaltılmalıdır. Köyceğiz Gölü’nün su girdi ve akıntısını değiştirmek çok zor ve masraflı olacağı için, yapılması gereken göle giren fosfat konsantrasyonunu azaltmak olacaktır. Uzun vadede, Köyceğiz Gölün’Deki akıntının değiştirilmeside Ege denizinde artan bir kirliliğe sebebiyet verir.
Tarımda kullanılan zehirli ilaçların, topraktan sulara karışarak denizlere akması, bu tür maddelerin çok kullanıldığı günümüzde, denizlerde tarımsal kökenli bir kirliliğin gündeme gelmesine neden olmaktadır. Örnek olarak Doğu Akdeniz’in tarım ilaçlarıyla kirlenmekte olan bir deniz olarak nitelendirilmesi verilebilir. Bu zehirli maddeler, balıkların vücudunda depolanarak, insanların besin zincirine gitmektedirler.